Ana içeriğe atla

Endonezya'nın Düşmanlığı


Gece, Sulavesi'nin en kuzeydoğu ucunda, Bitung'da bulunan limana hızla çökmüştü ve eski bir bambu fabrikasında kurulan mülteci kampı bir sera kadar sıcak ve nemliydi. Savaş yüzünden ruhsal çöküntüye uğramış bir grup Hıristiyan, tepeden sarkan bir lambanın göz kamaştırıcı ışığı altında toplanmış, birbirlerine hemen yakındaki Maluku'da, Ternate Adası'ndaki evlerini nasıl yitirdiklerini anlatıyorlardı. “Müslümanlar evlerimizi yaktı!” dedi emekli bir çavuş. “Kiliselerimizi yıktılar!” diye söze karıştı köyün İngilizce öğretmeni. “Kıyıma uğradık!”

Böylesi bir kargaşa, düzgün evlerin ve bakımlı bahçelerin bulunduğu bu hoş kokulu yamaç kasabası için alışılmadık bir şeydi ve doğu Endonezya'nın su geçitlerinde hızla yol alan büyük bir illetin parçasıydı. Baharat Adaları da denilen bu bölgede iç içe yaşayan Müslüman ve Hıristiyan cemaatler, onlarca yıldır dinlerarası dostluk ilişkileri için örnek olarak gösterilirdi. Sonra birden, Ocak 1999'da, tarihöncesinden kalma bir savaşın derinliklerine yuvarlandı. Binlerce insan öldü, yarım milyon kişi yerinden oldu. Bunun nedenini ise tam olarak hiç kimse söyleyemiyor.

Eski bir ordu mensubu olan Anton Letsoin, Ternate'deki sorunların, sahte kilise kağıtlarına yazılmış bir mektubun adadaki Müslümanlar arasında dolaşmasıyla başladığını söyledi. Bir “İsa takımı”nın kendilerine saldırmak için hazırlandığı düşüncesine kapılan Müslümanlar, bölgedeki camide bir araya geldiler. Orada bir tanık, komşularının ürpertici haykırışlarına kulak misafiri olduğunu söyledi: “Haydi bulup çıkarın şu Obetleri” — Hıristiyanlar için kullanılan bir argo— “ve yok edin!”

Bu mektup kimin elinden çıkmıştı? Mülteciler yerel siyasi provokatörlerden, dalavereci askeri birimlerden, hatta nifak tohumları ekerek çıkar elde etmeye çalışan Cakartalı çetelerden bile şüpheleniyor. Kimse sebebin din olduğuna inanmak istemiyor. “Barış içinde yaşardık” diye feryat ediyor öğretmen. “Daha önce din düşmanlığı nedir bilmezdik!”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İspanya Meydanı Hakkında

İspanya Meydanı Ruhun ve aslında Roma'nın bu bölgesi görkemli. Ürkütücü Vittoriano anıtı, Roma'nın ayakta kalan aristokrasisinin labirent hazine sandığı sarayları - hatta Via Condotti'nin elmaslarla örtülü sakinleri bile - hepsi kendi evreninin merkezindeki bir şehrin coşkulu egosunu temsil ediyor. Ünlü İspanyol Merdivenleri'ne tırmanırken binlerce enstantane boyunca yürürken kürklü bayanları burada göreceksiniz.  Herkesin gezi listesinin başında büyük Barok şekerleme, Trevi Çeşmesi var. Yankesiciler bu turist ağır noktasını desteklediğinden, o cüzdanı çekerken özellikle farkında olun. Çeşmedeki değişiminizi tamamladıktan sonra, kalabalıkları takip edin ve bu mahalleyi keşfetmek için ciddi zaman ayırmaya hazır olun. Roma'nın bir ana caddesi varsa, genellikle şehrin genç bölgelerinden mavi kot pantolonların kireçli bir şekilde göç etmesine benzeyen bir ritüel yürüyüş için Roma gençlerinin sürüsü ile sıkışan Via del Corso. Bu cadde boyunca, gri ve çalkantılı at

Çanakkale Bozcada

ÇANAKKALE - BOZCAADA gezisi Bozcaada havası gibi atmosferi de değişmiş geçen yıllarla. Rumlar gitmiş Avustralya'ya, Yunanistan'a. Karşı kıyıdan köylüler gelmiş. “... Rumlarla kardeş gibi büyüdük. o zaman 800 Türk, 1200 Rum vardı. Ortadan geçen yol mahalleleri ayırırdı. Çok iyi geçinirdik. Hiç kavgamız gürültümüz yoktu. Ne zaman Kıbrıs harbi çıktı, her şey bozuldu...” Sadece Rumlar değil, adanın yerlisi Türklerin de bir çoğu başka yerlere göç etmiş. Yakar Kaptan'ın iki çocuğu var, büyümüş; biri İzmir'de, öteki İstanbul'da oturuyor. Torunlarını yazdan yaza görüyor. Fırtınanın uluyarak sokaklarda koşturduğu kış geceleri kocaman evde hiç kolay geçmiyor. “..çok çalıştım, çok para kazandım ama işte bu motorları aldım. Bu evi kendimiz yaptık. O zaman adada böyle ev yok, saray gibi. Ama kışın vakit geçmek bilmiyor...” O zaman başlıyor devriniz ey hatıralar... Örneğin Midilli'ye gidişleri. “...iki tane liman vardı. Aynı bizim İstanbul'da Tep

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi ve Mindos Kapısı

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müze kalenin içinde. Kaş'ın güney doğusunda bulunan, dünyanın en eski batığı Ulubu­run'dan çıkarılan buluntular ve geminin kalın­tıları burada sergileniyor. 20 metre uzunlu­ğunda ve sedir ağacından yapılan gemi 11 yılda 25.000 dalış yapılarak çıkarılmış. Batıktan çıkarılan Nefertiti'ye ait altın mühür ve yeryüzünün bilinen en eski kitabı bu mü­ zede. Dünyanın en büyük İslam cam eserleri koleksiyonu da Cam Batığı'nda (her gün 08.30-17.30 saatleri arasında açık). Mindos Kapısı MÖ 364'te Büyük İskender'in şehir kuşatma­sı sırasında kapının tahrip olan bölümleri yi­ne kendisi tarafından yaptırılmış. Mindos Kapısı 7 km'lik antik sur duvarlarının batısın­da yer alıyor.