Babaya intifada hakkında ne düşündüğünü soruyorum; adam bakışlarını az ötemizdeki kapalı sundurmanın altında sessiz sakin oturan 16 yaşındaki fidan gibi oğluna çeviriyor: “Oğluma sorun,” diyor, “sizi o cevaplayabilir.”
Adına Samir diyeceğim genç iyi konuşan, iyi eğitimli biri. Kudüs'te özel bir okulda okumuş. Ama geleceğe yönelik planlarını sorduğumda yüzü asılıyor. “Burada bana gelecek yok,” diye başlıyor sözlerine, “hiçbir üniversiteye gitme şansım yok, iş bulma olasılığım da. Yapacak, görecek bir şeyimiz olmadığından kendimizi yapayalnız hissediyoruz. Başka bir ülkeye gitmem gerek.”
Samir'e göre intifada, İsrailli askerlerin direncini kırıp barış görüşmelerine zorlayarak amacına ulaşıyor. “Bizim için intifada tek ümit kapısı” diyor Samir. “Bize faydası dokunacak başka hiçbir şey yok ki.” İlk başlarda askerlere taş atmaktan çekinen Samir şimdilerde bu korkusunun üstesinden gelmiş. “Yakalanacağını düşünmek istemiyorsun bile. İyilerden yana olduğunu düşünüp rahatlıyorsun. Artık bizim için bunlar gündelik olaylardan” diye açıklıyor.
“Ya yakalanırsan?” Samir sesini alçaltarak yakalanıp İsrail hapishanelerine düşen bir arkadaşının başına gelenleri anlatıyor: “Dayak yedi ve tam dokuz gün aç bırakıldı. Yakalandığında yanında bulunan 18 arkadaşının ismini vermeye mecbur kalmıştı. Onların bir kısmı şimdi hapiste ve işkence altında. Biri de yeğenim.”
Samir'in şikayetlerinin haklılığı, gözaltında tutulan Filistinlilere yapılan muameleleri eleştiren insan hakları örgütlerince ve tutukluların nasıl tokatlandığını, “başa kar maskesi geçirme, uyku, gıda ve temizlikten yoksun bırakma; zorla ayakta tutma; dar ve çok küçük bir hücrede hapsetme” gibi cezaları anlatan ABD Dışişleri Bakanlığı raporlarınca onaylanıyordu. Başka şartlar altında parlak bir geleceği olabilecek bu cesur çocuk benzer bir kadere mi kurban gidecekti? Ayrılırken şiir yazma, siyasal bilimler eğitimi alma ve gezip tozma gibi hayallerine kavuşup kavuşamayacağını düşünüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder