İzmir'de yaşanan felakete ilişkin tahminler insan kaybını 10.000 kişi, mal kaybını da 300 milyon dolar olarak belirliyordu.
Sövres (Sevr) Antlaşması'nın Yunanistan'ın egemenliğine bıraktığı Doğu Trakya, 23 Eylül günü İtilaf Devletleri'nin verdiği bir notayla muzaffer Türklere geri döndü. “İstanbul'un arka bahçesi” olan üçgen şeklindeki bu toprak parçası, şehrin 40 kilometre gerisinden batıya, Meriç Nehri'ne kadar uzanıyor ve nüfus içindeki dağılımı hemen hemen birbirine eşit olan 600.000 Rum ve Türk çiftçiyi barındırıyordu.
Olası bir paniği önlemek üzere, Yunan birliklerinin çekilmesi ve Türk jandarma kuvvetlerinin girişi için bir aylık süre tanındığı ilan edilecekti.
Fakat panik şimdiden her yana yayılmıştı ve engellenmesi en az İzmir'deki kadar zordu. İzmir rıhtımının tahliye edildiği bir hafta içinde Trakya'da yaşayan Rumlar, Yunan birliklerinin çadırlarını sökerek batıya doğru yürüyüşe geçtiklerini gördüler.
“Geri geleceksiniz değil mi?” diye soruyordu çiftçiler endişeyle.
Cevap,”Hayır”dı.
Ve bir saat içinde köyler terk edildi. Ev eşyaları ve tahıl çuvalları kağnılara atıldı, öküzler koşuldu. Sonra da küçük topluluk batıya, İstanbul'un arka bahçesinden dışarıya doğru yürüyüşe geçti.
Çoğu resmi görevli dışarı koşup itiraz ediyordu: “Geri dönün! Hasatınızı kaldırın. Daha bir ay vaktiniz var.” Ama hep aynı, donuk, kaderine razı yanıt geliyordu: “Hayır. Her şey bitti. Eski Yunanlıların ülkesine dönmeliyiz.” Ovanın her yerinde bu sözcükler dolanıyor, göç başlıyor, sonu gelmeyen kervanlar kuruluyordu.
İleride, gökyüzü giderek kararıyordu. Rumların kitleler halinde Yunanistan'a göçü yavaş yavaş sürerken, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur yolları sele katıp götürüyor, tarlaları bataklığa çeviriyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder